Sanatın Tarihselliği Üzerine
Sanat nezdinde yüz yıllardır, hatta bin yıllardır belli başlı tartışmalar yapılır. Bunlar çoğunlukla estetik, işlev, dil, teknik, dönemsellik üzerinedir. Sanatın büyüklüğü ise sanat eserinin tarih yapıcı özelliğinden gelir. Peki, sanatın tarih yapıcı özelliği ne demek? Şunu hemen söylemeli, sanat eseri tarih yapıcı olmak ya da tarih yapmaya aday olmak zorundadır. Bu yönüyle, toprağın altından çıkan ve geçmişi bin yıllara dayanan bir çömlek ile sanat eseri benzer bir konuma gelir. Bir eser ya da buluntunun dönemini yansıtması demek, tarihin içindeki zihinsel bir görüşü de ifade etmesi demektir. İşte, sanat eseri bu niteliğiyle tarihteki yerini alır, kalıcı olur ya da tarihe kalıcılığıyla sınanır.
Ancak bu açıklamalardan sanat eserinin dönemiyle ilişkisi konu bazında kısıtlanmıştır gibi bir sonuç çıkmamalı. Aksine, sanat eseri zihinsel değişim referanslarıyla dönemini yansıtır. Keza Barok dönemin usta ressamı Rembrandt, yaşadığı dönemdeki savaşlarla ilgili tek bir resim dahi yapmamıştır.
Giorgio Agamben’in “Çağdaş Nedir?” yazısındaki çağdaşlık tanımı tam da bu konuyla ilgili değerli bir pusula. Çünkü Agamben “çağdaş”ı kronolojik bir şekilde bugünle tanımlamaz. Onun çağdaşlık tanımı anakroniktir. Ona göre, bugünün sanatçısı kendini çağdaş olarak tanımlamaya kalktığında kendine şu soruyu sormalıdır, “Ben Shakespeare’in, Cezanne’ın ya da Picasso’nun çağdaşı olabiliyor muyum?” Bu soru çok önemlidir! Çünkü soruyu tersten kurarsak çağdaşlık tanımı anında çöker, “Shakespeare benim çağdaşım mı?” Shakespeare, tarih yapıcı sanatını icra etmiş ve tarihteki yerini almıştır. Bugünün çağdaşlık anlayışında da Shakespeare gibi tarih yapan değerlerle beslenmek zaruridir. Yine, Picasso da Altamira Mağarası’nın keşfi sonrası bizon vb. çizimlerini görerek bu anakronik çağdaşlık bilincine dikkat çeker ve “Altamira’dan sonra resim sanatı yozlaşmıştır.” der.
Eren Ergün