Yazılarımız

Süryani Köylerinin İzinde

Yollar gönle düşmeye görsün, ayaklar yolunu yordamını bilirmiş. Başka hayatların köküne inmek, ilmek ilmek hikâyeleri anlatıcısından dinlemek, çok katmanlı kentlerin, köylerin esrarını çözmek, hayatın anlamı üzerine evrilmekten nasiplenmek için yollara düşmüşüz. Kendi içimizden geçer gibi, iki ırmak arasında yunar gibi, biraz hatıra, biraz hafıza, biraz coğrafya; işte yollardayız…

“Sabah erkenden Midyat’tan doğuya doğru yola çıkıyoruz. Kadim bir halkın, Süryanilerin köylerine yolculuğumuz; Hah (Anıtlı), Aynvert (Gülgöze), Mızızex (Doğançay)… Sarı yaz dediklerinden… Ekim ortası… Güneş, tenimizi yakıp kavuruyor, Tur Abdin ışığa kesmiş, gözlerimiz kamaşıyor. Güneş en cömerdinden ışığını, ısısını, nurunu gönderiyor; çünkü ışığın tüm karanlıkları yenen bir güç olduğuna inanılan topraklardayız. Cizre’yi boydan boya bölen Dicle, biraz uzağımızda. Kâh görünüyor, kâh kayboluyor yol boyunca. Şairin deyimiyle zamanı ve zemini olmayan bir su suretinde, yılları yüzyıllara katarak akıyor.

Bir de sessizlik, derin bir sessizlik… Uzun sürecek bir sonbaharın sessizliği değil; insansızlığın sessizliği belki de. Belki sözün düşüşünden, belki çaresizlikten. Belki de hayatın tekrarlanan gerçeği, bu coğrafyada yaşananlar. Gökyüzü kül duman. Dicle’nin öte yakasından havan toplarının seslerini duyuyoruz. Murathan Mungan: “Kül sessizliği/Bir yerlerde dünyanın teli koptu,” diyor bu duruma Çağ Geçitleri’nde. “İçimizde kurşuni bir keder…”

Sebahat Sertel